ama arkadaşlar iyidir



12.12.2010

çok canı sıkılmak

ülkü tamer mi der, şiirde anlam sapanla kuş vurmağa benzer, gibi bir şey. bilenler iyi bilir sapanla kuş vurmak zordur. ülkü tamer'in konuşma şiirini haluk bilginer güneşin oğlu filminde canlandırdıktan sonra bu mısralar daha da bir önem kazandı elbette, özellikle "çok canım sıkılıyor / kuş vuralım istersen" ikiliği. çünkü, küçüklüğümde yaz tatillerinde ağustossonu-eylül'de okulun açılışına yakın işi bırakıp kendimi okula adapte etmeye çalıştığım zamanlarda, çok canım sıkılırdı ve kuş vurmaya giderdim. bunu daha önce anlatmış olmalıyım ama madem ki a. bahsetti ve a. deyince benim adıma bir süredir ahlat geliyor, tekrar bahsetmemde herhangi bir sakıncaya körüm. ayrıca dolaylı anlatırım üzerinize post-modernizm.

çöpten terk edilmiş bir bond çanta bulmuştum. temizledim, yıkadım pakladım. kapağı kapanmıyordu, iple bağladım, kapattım. içine üzüm, su, kağıt kalem doldurur, elimde sapanım ve pantolunumun ağırlıktan aşağı düşmüş ceplerinde yuvarlak özenle seçilmiş taşlarımla ahlat ağacının altına giderdim. sapanla çok çok iyi bir avcıydım. kıydım mı tam kıyardım.

o ağacın tek başına bulunduğu bölge antik çağlardan anılara sahip bir bölgeydi. hangi çoban hangi ağanın kızına vuruldu bunu bilmem elbette ama anı dediğim de öyle bir şey değildi zaten, anılar aşkı her zaman başat unsur olarak gözetmeyebilir, ya da bazen tercihim bu yöndedir. tarihi bir bölgeydi ve civarda harabeler vardı. üstünde arıların ve incir kuşlarının çöreklendiği incir ağaçları yükselirdi bu harabelerin içinde. ve yüzyıllar öncesinden yıkılmış kapılarından içeri girmeye diğer çocuklar pek cesaret edemezdi. ve bu yöre mahalleli çocuklar tarafından pek ziyaret edilmez, oralarda bir cadı kadının dolaştığı rivayet edilirdi. yani şartlar tam da istediğim gibiydi. harabelere uzaktan tek başına selam duran ahlatın altına oturur, elimde sapan, üstüne konacak kuşları bekler, can sıkıntımı yediğim üzümlerle gidermeğe çalışır, ahlata anlata anlata bitiremezdim sıkıntılarımı. dokuz yaşının on yaşının artık ne kadar sıkıntısı olursa. orada birkaç kitap bitirdiğimi hatırlıyorum diyemeyeceğim çünkü tek kitabım beyaz ciltli robinson crusoe idi, ama onu en az üç kere bitirmişimdir orada.

ahlat, bir deyişle yaban armududur, dalları sık ama yaprakları seyrektir. dünya da öyle,

Hiç yorum yok: