ama arkadaşlar iyidir



18.12.2010

(dün akşam)

yakın bir şehirde yaşayan kardeşime gittim. tayini çıktığı için kendisine bir veda gecesi düzenleyeceklerdi. geceyi düzenleyen kişi de sekiz yaşında babasız bir kız çocuk sahibi olan arkadaşıydı ve orda bulunması gerekiyordu. ve gece boyunca çocuğa birinin gözkulak olması icabediyordu. ve son anda bunun piyangosu bana vurmuştu. ve olayın bu ana kadarki boyutu hiç önemli değil ki ben bundan haber aldığımda dört kadeh kadar duble rakıyı annemin yolladığı emsalsiz yiyeceklerle ve büyük hasretle tüketmiştim ve yavrucak geldiğinde öyleydim. kardeşim dedi ki, "abi bi sorun olursa ararsın, dikkat et bu çocuk üstün zekalı olduğu milli eğitimce tescillenmiş bir çocuktur." hoşgelmişti. tanıştık. elbette çekingendi. elbette çekingendim. önce bir ayılmalı kendime gelmeliydim ve damarlarımda dolaşan alkolü bir anda uzaklaştırabilecek bir bilimsel deva bu çağlarda yoktu. sofrayı toparladım, bana yardım etti. sekiz yaş da az buz değildi ve çocuk gerçekten zekiydi. önce biraz ona hikaye anlattırıp bana alışmasını sağladım. kendime orta şekerli türk kahvesi yaparken bana mutfakta eşlik etmesini rica ettim, süt içirdim. eline bir bilgisayar verip o saatleri ona rahatlıkla geçirtebilirdim, elimde televizyonun kumandası, ama buna razı olmadım. anlatmayı seviyordu ve iyi biliyordum ki çocuklar anlatmayı gerçekten severdi, hatta en büyük sorunları onları dinleyecek birilerini bulmaktı. iyi oyun oynadığımı söylemiş miydim, hele de kafam güzelse, oynadık. giderken beni çok sevdiğini ve facebook'a ekleyeceğini söyledi.



we are a strange pair, aren't we?

kışın içeriden dışarıyı seyredebildiğim, içeride herdem bir ısıtıcının bulunduğu, kapı açılır açılmaz pencerelerini buğunun kapladığı; kırtasiye dükkanımda, herdaim demlenmiş duran amade bir çaydanlığın usul fokurtusu, ve ben, oranın insanı, yazın önüne sandalye tabure atılan bir dükkanın ara sokakta kalmışlığının, o müzikal bir insafla dokunmuş esnaflığın insanı. arada bir mutlak balkonlu evi olan, sıkıldığında, taşınmak pahasına, evini değiştirip başka bir eve geçen; çok sıkıldığında şehirlerarası onbeş günlük bir aylık bir yolculuğa çıkan, ama hep geri dönen, toprağına, evinin kokusuna, geri dönen. ... hasan ali toptaş, gölgesizler'le ilgili olsa gerek, bahsettiği bir anısında yaşadıkları kasabadan şehre insan taşıyan bir minibüse sahip olan babasının arada bir haber vermeden çekip gittiğini ve iki ay sonra hiçbir şey olmamış gibi çıkıp geldiğini anlatır. gölgesizler romanında kurguladığı berber karakterini de, o bundan bahsetmiş miydi hatırlamıyorum ama, bunun üstüne katmerlediğini düşünürüm ben hep. ve romanın sonunda o müthiş pencereden bakma sahnesi, filmde de çok iyi işlendiğini düşündüğüm o sahne.

kırtasiye deyip geçmeyelim olur mu. kadınların renkliliğini bu mu yüzden seviyorum çok. defterler, kalemler, kağıtlar, teksir kağıtları, zarflar, koçanlar, kokulu silgiler, kalemlikler, ataçlar, raptiyeler, ve bir köşede kitaplar, ders kitapları, çocuk kitapları, kült kitaplar, ahşap. evet ben belki böyle bir adam olurdum evliliğimde. bahsettiğim dükkanın içinde oturabilecek, günlerce aylarca sıkılmadan çaylarca oturabilecek bir adam, ama gittiğinde iki ay geri dönmeyip, döndüğünde her şeyi aynı bulamama korkusu taşımayan bir adam. bilmem,

bir iglo inşa ettim kendime bu günlerde. duvarlarına istediğim yüzleri astım, komodinlere istediğim yazıları çekmeceledim. dün izlediğim bir programda kız, sevdiğine örgü örerken, sevdiğinin adının baş harfini örgü ipliğiyle koltuğun üzerine konduruyordu. adımın beş harfinin böyle bir şeye ihtiyacı var ve bunun için iglodan ziyade bir ev lazımdı. iglomun içersinde, sandalyemin üzerinde, alkole karşı koymaya yüzbininci kararlı bir vaziyette, battaniyeyle sardığım dizlerimin üstünde karşı konulmaz bir kitap, ellerimin arasında iki yanından ısıtır umuduyla kavradığım bir çay bardağı, cam, ve ışığı geçirgen, soğuktan uyuklamak istiyorum, hayattan o anki tek beklentim o uyuklama isteği. sonra biri gelir beni uyandırmaya kıyamaz, alır beni sıcak bir evin içine battaniyemi eksik etmeden taşır, sandalyemin tekerlekleri vardır.

ve kiraya vermeye karar verdim ondan sonra. hemen dükkanımın camına astım tabelayı, güneyli bayana veya niteliksiz adama kiralık kırk metrekare iglo.

(bugün akşam)

insanlar bir nehire baktıklarında ne görür? tek bir nehir görür. görer.
halbuki aynı yatakta üst üste akan iki nehir olabilir.

Hiç yorum yok: