ama arkadaşlar iyidir



12.12.2010

geçen sene bu zamanlar'ı var her zamanın, bunu biliyoruz. yine ayın onikisine mi rastlıyordu pazar, öyle olmasa gerek, bunu hatırlamıyorum. ... izmir'e bildiğin kar yağacaktı dün neredeyse, bildiğin kar yağmadı ama kar yine de mütereddit ve utangaç bir halet-i ruhiyeyle hava durumuna müdahalede bulundu ve ben buna çok üşüdüm sokaklarında arz-ı endam şeyederken. yalnızdım muhakkak. hatırası olan bir mekan olarak alin's kafenin önünden geçtim. tahminen içinde yine güzel melodiler kahvelerini yudumluyorlardı pencerenin ardından. oranın tuvaleti pek güzel mesela. ... geçen sene bu zamanlar ankara'da osman'la sabo'nun yanında sigara içiyor ve kendimi altı aylık bir düşünce periyoduna hazır ediyordum. birazdan nizamiyeden içeri girecek ve düşüncelere tekme tokat dalacaktım. ... izmir'in karı etrafa epey ve hatta benim tahmin derecelerimin üstelinde bir soğuk yayıyordu, yağmağa kararlı görünüyor ve fakat kendinde buna cüret etme hakkını görüp görmediği sorgusunu kafasında benimle birlikte taşıyordu. dün izmir'de cümleler bildiğin uzundu, katar katar yürüdüm soğukta. eldivenim kaşkolum ve berem yoktu. burnum palyaçoydu, kulaklarım kıtır. ellerimin montumun yan cepleriyle alıp veremediği bir şeyler vardı.

saatler yaklaşıyordu geçen sene bu zamanlar. mustafa'ya adamakıllı bir mesaj atmalıydım telefonumu altı aylığına kapatmadan önce. bu zamana kadar beni aramadığı sormadığı için onu en yakın arkadaş kontenjanını boşa işgal ettiğine dair birce pişman etmeliydim. nitekim ettim, mesajım onun telefonunu boyladı, iletildi ve iletilir iletilmez telefonumu kapadım. artık bana ulaşabilmesi için çaba sarfedecekti, nitekim zaman gösterdi ve etmedi o ayrı mesele. insanın arkadaşlarının böyle toleransları her zaman olmalıdır, benim boldur.

geçen sene bu zamanlarda kendimi üşümeye iyice hazır etmeliydim ve dün bunun parodisini yapmama izmir izin verdiği için kendisine minnettardım. izmir bilirsiniz çoğunlukla böyle soğuk etmez ama dün kayda değer bir ifadeyle al sana geçen sene bu zamanlar dedi bana. ben buna pek üşüdüm. sevindiğimi saklamamalıyım. üşümek nadiren iyi de gelir insana. akşamında gittim bir kafenin o radyasyonlu ısı cihazları zaptetmiş bahçesine. ayaklarım içerledi içerlemesine ama üşümeliydim ve üşümekten başka bir sıkıntım da yoktu. müzik başlayınca zaten sorunlar azaldı.

osman'ın hanım, geçen sene bu zamanlar ben içeri girmeden rahat edeyim diye elinden geleni ardına koymuyordu, ellerini bir sıcak bir soğuk suya koyuyor, önüme sürekli çaylar pastalar börekler yığıyordu. bense düşünüyordum, nasıl olacaktı, tedirgin elbet, bunu gizleyemem, kolay kolay gizleyemiyorum zaten hallerimi, başarısızım. sabo'yla osman çaylara yumulmuş beşiktaş'ı mı kurtarıyordu, askerlikten mi bahsediyordu tecrübeliler olaraktan, hatırlamıyorum. aklım geride bıraktığım diğer türlerin kökenindeydi. saçlarımı kısaca kestirmiş, tıraşımı iyicene olmuş, yeşil don ve atlet kombinasyonumu giymiş, yeşillere teslim olmağa hazırlanıyordum.

dün akşam soğukla hemhal olurken durgun su yüzlü kadınlar gözlerime bakıyordu ellerinde kadehleriyle. kaçırarak bakıyorlardı. ben de kaçırıyordum. kaçmalarımız kesişmiyor ve dolayısıyla gözlerimiz ceza sahasının ortasında karşı karşıya kalmıyordu. durgun su yüzlü kadınların bakışlarından bazen timsahlar, bazen kemirecek ahşap bir doku arayan porsuklar, bazen de allı pullu tatlı su balıkları çıkıyordu, çoğunlukla ortalık yeşil. yuva yapıp yumurtalarımızı bırakıyorduk sazlıkların arasına bakışmamalarımızla. sonra, sonra zaman yerle yeksan ediyordu, viran.

vakit yaklaşıyordu geçtiğiniz sene bu tarihlerde. beni bırakılmaya getirdiler sabo'nun arabasıyla. bir de baktım ki ucunda kapının görünmediği bir sıra. sıranın ortalarında bir yerde babamın zoraki tanıştırdığı hemşehrim çocuk ve ailesini gördüm, onlara görünmeden sıranın arkasına geçtim, orada hiçbir tanıdığa ihtiyacım yoktu, istemiyordum. arkadaşlarıma siz boşa beklemeyin soğukta dedim, iki tane sigarayı ucuca iliştirip ilerlemeye devam ettim.

soğuk evlerde çok kaldım. içimi soğutmaya yetecek kadar çok hem de. üşümeyi iyice mütalaa ettim zamanında. soğuk evlerde, bilgisayarda yazı yazmayı sevmediğimden, kalemle yazmayı tercih ettiğim zamanlardı o üşütme zamanları. şimdi benim ağabeylerimi kapalı spor salonlarına yerleştiriyorlar soğuk günlerde. kalemle yazan el çok üşür, özellikle yazarken üşür, bunu iyi bilirim. dün de öyle etti.

teslim oldum.

Hiç yorum yok: